16 Ocak 2012 Pazartesi

ENDÜSTRİ İHTİLÂLİNİN İNGİLTERE’DE BAŞLAMASININ SEBEPLERİ

Endüstri İhtilâli önce İngiltere’de başlamıştır. Diğer Avrupa ülkelerinde ( Fransa, İtalya, Almanya gibi) Rönesans ve reform gibi akımların getirdiği kültürel, bilimsel, sanatsal, dinsel anlayış hakimken, İngiltere bir ada olmasından dolayı bu akımlardan diğerlerine göre o kadar da etkilenmemiştir. O dönemde ekonomik faaliyetlere daha çok önem vermiştir. Yine İngiltere bir ada olmasından dolayı derebeylik ve mezhep savaşları Avrupa’ya göre daha azdı bu durumda onlara göre ekonomik ve sosyal anlamda daha fazla serbestlik demektir. Bu sebeple de siyasî istikrarını erken sağlamıştır. Ayrıca o dönemde Avrupa’da finans ve sömürge devi olan İngiltere maddi  kaynak ve hammadde açısından da bir sıkıntı çekmiyordu. Zira İngiltere toprakları hammadde bakımından zengindir: özellikle kömür ve Kuzey Denizi açıklarındaki petrol-doğal gaz yatakları çok önemlidir.[1] Kömürden elde edilen enerji, yeni endüstrinin oluşmasında oldukça etkili olmuştur. Ürettiği malları satmak için sömürge ülkeleri Pazar olarak kullanabilmekteydi. Ada olmasından dolayı donanma ve deniz ticareti de gelişmişti.   
            1485’ten 17. yüzyılın ilk yıllarına kadar Tudor hanedanı, bundan sonra 1603’ten 1688’e kadar Stuart hanedanı, 1688–1714 yılları arasında Orange hanedanı ve 1714’te Hanovra hanedanının yönetiminde olan İngiltere, 1649–1660 yılları arasında askeri bir diktatörlük kuran Cromwell’in 1651’de çıkardığı “Nevigation Act” (denizcilik kanunu) kanunuyla gemicilikte hızlı ve önemli bir gelişme göstermiştir.[2] Bu kanunla 1652-1654’te kuvvetli bir denizci ülke olan Hollanda ile savaş yapılmış ve İngiltere Hollanda’yı yenmiştir. 1654–1658’de İspanya ile de savaş yapan Cromwell İspanya’yı da yenerek Güney Amerika’daki İspanya sömürgeleriyle ticaret yapma hakkını elde etmiştir.[3]
          Cromwell’in ölümünden sonra İngiltere demokratik gelişme bakımından önemli bir olaya sahne olmuştur. Cromwell’den sonra tekrar iktidara gelen Stuart kralları ülkeyi mutlak bir şekilde yönetmek istemişler ve bu durum kral ve parlamento arasında 1688 yılına kadar sürecek olan bir mücadeleye sebep olmuştur. 1688’de İngiltere tahtına getirilen Orange hanedanından Kral William, 1689 Şubatında “Decleration of Rights” (Haklar Beyannamesi)’ı kabul ederek ülkede yeni bir idare tarzını, meşrutî monarşiyi başlatmıştır.[4] İngiltere’de 1689’larda oluşan bu meşruti monarşi düzenin temelinde mülkiyet hakkının, bireysel hak ve özgürlüklerim korunması yatmaktadır.
  İngiltere 1702–1713 İspanya veraset savaşlarında İspanya’yı yenerek Cebelitarık’ı almış ve bu şekilde Akdeniz’in kilit noktasına yerleşmiştir.
1763’de Yedi Yıl savaşları (1757–1763)’nın sonunda İngiltere’nin Fransa ve İspanya ile imzaladığı Paris Antlaşması İngiliz sömürgeciliğinin gelişmesinde büyük bir adım olmuştur. Bu antlaşma ile İngiltere bütün Kanada’yı, Bugünkü Amerika’da Missisipi nehrinin bütün doğu kısımlarını almış, Fransa’yı Hindistan’dan çıkararak Bütün Hindistan’ı ele geçirmiş ve büyük bir hazineye kavuşmuştur.
      Napolyon Savaşları sırasında 1805’de Amiral Nelson’un İspanyol donanmasını yakmasından sonra İspanyol denizciliğinden bir daha söz edilmezken, İngiltere zamanımıza kadar denizlerdeki üstünlüğünü devam ettirecektir[5]. Ayrıca İspanyol gemilerini vuran İngiliz gemileri, İspanyolların Orta Amerika’dan yağmaladıkları tonlarca altınları yağmalayarak ülkelerine taşımışlardır.
Dünyanın mali merkezi konumunda olan 18. yüzyıl İngiltere’sindeki zenginlik, sadece asillerin elinde değildir; ortanın üstünde geniş bir ticaret burjuvasına yayılmıştır
 İngilizlerin 17. ve 18. yüzyıllarda Amerika ve Asya’da yoğunlaştırdıkları sömürge faaliyetleri özellikle ticari ve ekonomik ağırlıklı olmuştur. 18. yüzyılda özellikle de İngiltere’de ücretli işçi kullanan küçük boyutlu kapitalist işletmeler sahneye çıkmıştır. Birbirleriyle rekabet halindeki kapitalist işletmeler, pazar için üretim yapmışlar ve bunun çoğunu başta İngiliz sömürüleri olmak üzere dünyanın her yerine ihraç etmişlerdir. Sermaye büyüdükçe onu üreten işçi sınıfı (proletarya) da büyümüştür. Sömürge toprakları İngiltere pazarının ihtiyacı olan hammadde ve tüketim malzemeleri kaynağı olmuş, İngiliz ürünlerinin pazarı olarak değerlendirilmiştir. Üretim sürecine sokulan her yenilik verimliliği arttırmış, sömürüyü derinleştirmiş, sermayeyi büyütmüş ve her seferinde yeni pazarlar elde etmek, bu amaçla daha çok alanı denetim altına almak zorunlu hale gelmiştir. Bunda en büyük amaç İngiltere’ye mümkün olduğunca fazla para ve kaynağın girmesi ve mümkün olduğunca da az çıkmasıdır.[1] Bütün bu süreçte dönemin merkantilist anlayışı etkili olmuştur.
Merkantalizm teorisi, 16.yüzyıldan 18.yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’da hakim olan ekonomik teoridir. Bu anlayışa göre zenginlik kapital temine bağlıdır. Devletçi bir ekonomi anlayışıdır. Ekonomik kontrolü elinde tutan devletin amacı, mümkün olduğunca çok altın ve gümüş ile hazineyi doldurmaktır. Bunun olabilmesi içinde memleketin her karış toprağı ziraî olarak kullanılmalı, hammaddeler işlenip mamul halde satılmalı, altın ve gümüş asla dışarı yollanmamalı, ithalat engellenmeli, eğer ithalat yapılacaksa da parayla değil üretilen malla yapılmalı, ihracatın karşılığında ise mutlaka para alınmalıdır. Ülkelerin zenginliği ellerinde bulundurdukları altınla ölçülür. Bu anlayış neticesinde yoğun bir para biriktirme ve zenginlik ortaya çıkmıştır. Devamında ise kapitalizm ortaya çıkmaya başlamıştır. Sömürgecilik ve sömürgeler arası savaşların temelinde de yine merkantalist anlayış yer almıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder