16 Ocak 2012 Pazartesi

MALEZYA

Malay yarımadası, Güney Doğu Asya’da iki küçük ada üzerinde ku­rulmuş federal bir devlettir. Yüzölçümü 329.758 km, nüfusu 24.014.200, başkenti Kuala Lumpur, resmi dil Malayca'dır. Günümüzdeki başbakanı Najib Tun Abdul Razak’tır. Dil ve etnik yapıdaki çeşitlilik dinî alan­da da görülür. Devletin resmî dini İslâm olup bütün Malaylar müslümandır; bun­dan dolayı Malay olmak müslüman ol­makla özdeş hale gelmiştir. Müslüman­ların tamamı Sünnî'dir ve Şâfıî mezhebi­ne bağlıdır. Çinliler'in bazıları İslâmiyet'i kabul etmişse de büyük bir çoğunluğu Budizm, Konfüçyanizm ve Taoizm'e men­suptur, hıristiyan olanlar da vardır. [1]
Malaka hükümdarlarının İslâmiyet'i kabulüyle ilgili olarak 1409'dan 1436'ya kadar çeşitli tarihler verilmektedir. Sul­tanlığın ilk dönem tarihiyle ilgili bir Çin kaynağında 1409 yılında ülkenin kralı ve halkının tamamının İslâm inancına men­sup olduğu geçmektedir.[2]
İslâmiyet'e girişte müslüman tüccarları limana çek­me isteği kadar daha önce ihtida eden ve kız alıp vermelerle aralarında akraba­lık kurulan Sumatra'daki Pasai haneda­nının büyük etkisi olmuştur. Tarihî kayıt­lar, XV. yüzyılda Malaka'nın gelişen bir Müslümanlık merkezi olduğunu ve İslâ­miyet'in Malay kültürünün şekillenmesi­ne katkı sağladığını göstermektedir. XV. yüz­yılın ikinci yarısında Malaka sarayı, dışarı­dan gelen âlimlerin de katkılarıyla İslâm kültürünün çevredeki bütün adalara yayılmasında önemli bîr rol oynamıştır. Aralarındaki mahallî farklılıklara rağmen Malaka'nın idare şekli, sultanlarının kullandığı unvanlar, edebiyatı, müziği, kıya­fet ve oyunları diğer Malay grupları tara­fından bilinçli olarak taklit edilmiştir.[3]
Malezya Tarihi
Malay Yarımadası üzerinde II ve III. yüzyıllardan itibaren Malay kökenli bazı küçük Hindu krallıklarının bulunduğu bilinmektedir. Bu krallıklar VII. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar bütün bölgenin deniz ticaretini denetimi altında tutan Şrivicaya İmparatortuğu'na (Sumatra) bağlıydılar. XIII. yüzyıldan sonra hâkimiyeti Cava'daki Macapahit Devleti ele ge­çirdi. XIV. yüzyı­lın sonlarında Macapahitler, Şrivicaya İmparatorluğu'nun başkentine saldırmaya başladılar. Buradan ka­çan Prens Paramesvara Singapur adasına çıkarak bura­yı idaresi altına aldı. Ardından 1396’da Malaka nehrinin ağzına yeni bir şehir kurdu, kısa sürede güçlendi ve burayı küçük bir devlet haline getirdi. Halefleri de bu küçük devleti sürekli biçimde genişlete­rek Sumatra'nın doğu sahillerini ve Ma­lay yarımadasının tamamını içine alan güçlü bir müslüman ticaret devletleri konfederasyonu haline getirdiler. 1497'de sınırları iyice genişledi.
Bölgenin baharat ve diğer değerli mal­larının toplandığı en önemli ticaret merkezi olan Malaka, XVI. yüzyılın başlarından iti­baren Portekizli sömürgecilerin dikkatini çekti. 1511 tarihin­de Portekizliler burayı ele geçirdi. Mahmûd Şah, Portekizliler'in üstün askeri gücü karşısında dayanamayarak şehri teslim etti. Mahmûd Şah'ın 1528'de ölümünün ardından oğullarından Muzaffer Şah, yarımada üzerindeki Perak'ta hükümdar se­çilerek Perak Sultanlığı'nı, diğer oğlu Alâeddin Riâyet Şah da Pekan Tua'da Johor Sultanlığını kurdu. Böylece Malaka'nın tesiri yeni kurulan bu iki küçük sultanlıkla devam etti. Malaka ve çevresi 151l'den 1641 yılına kadar Portekizlilerin elinde kaldı.
XVI. yüzyılın sonlarında bölgeye gelen Hollandalılar, Portekizlilerle rekabete gi­rerek onların Güneydoğu Asya-Avrupa deniz ticareti üzerindeki tekelini kırmaya çalıştılar. Başlangıçta Hollandalılar, Por­tekizliler gibi müslüman halkı cezalandır­ma ve onların takip ettiği ticarî düzenle­meleri değiştirme eğilimi içine girmediklerinden Malaylar tarafından hoşgörüyle karşılandılar. Nihayet Hollandalılar, Johor'un da desteğiyle 1641'de Malaka'yı Portekizlilerden aldılar ve Johor'a, sağladığı yardıma karşılık Malaka'da bazı ticarî imtiyazlar verdiler.
Johor Sultanı Mahmûd Şah'ın 1699 yılında öldürülmesiyle sıkıntılı bir dönem başladı. Kuzeydeki Budist Taylar, Johor'a bağlı Trengganu'yu işgal etti. Bunun üzerine Jo­hor, baş şehrini daha güvenli Riau Adası’na taşımak zorunda kaldı. Ancak bu defa da Hollandalılar, 1784'te Riau'yu almak amacıyla Johor'a saldırdılar ve artık iyice zayıflamış olan bu küçük devleti bir barış antlaşmasıyla ken­dilerine bağladılar. Böylece böl­ge Hollanda hâkimiyetine sokuldu.
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bugünkü Malezya toprakları İngilizlerin tesiri altına girmeye başladı. Hollandalılarla rekabet eden İngiliz Doğu Hindistan Şirketi önce Kedah Sultanlığı'nı Tayların saldırısına karşı koruma karşılığında 1785'te Penang adasını aldı; arkasından da Kedah'ın di­renmesine rağmen bazı topraklarını ilhak etti. İngiltere daha sonra Napolyon Bonapart'ın eline geçeceği endişesiyle Hollandalılar'ın denetimindeki Malaka'yı işgal etti. Her ne kadar Malaka 1818'de Hollan­da'ya geri verildiyse de 1824 tarihli ant­laşma uyarınca yapılan toprak mübade­lesi sırasında tekrar İngiltere'ye geçti.[4] Öteden beri bölgede devam eden İngiliz–Hollanda çatışması bu anlaşmayla sona erdirildi. Bu antlaşmayla İngilizler ve Hollandalılar Malay dünyasını Malaka Boğazı ile ikiye ayırdılar; Riau'yu Hollandalılarda, Johor'u İngilizler'de kalacak şekilde ikiye böldüler. Sumatra ve Cava Hollanda'nın hâkimiyeti­ne verildi. [5] 1824 tarihli ant­laşma, sömürgelerin sınırlarını çizmesi­nin yanı sıra bugünkü Malezya ve Endo­nezya devletlerinin arasındaki mevcut sınırın da temelini oluşturdu.
Yanmada üzerindeki diğer küçük Ma­lay devletleri zamanla İngilizler'in ve Tayların işgaline uğradı. XIX. yüzyılın sonlarında kuzeydeki bütün küçük devletler Tayların eline geçti. Yarıma­danın güneyindeki Malay devletleri de İngiliz sömürge idaresine girdi. Bunun yanında İngilizler hânedanlık kavgaları içine düşmüş olan Perak'a mü­dahale ederek 1874’te kabile reisleriyle Pangkor Antlaşması diye bilinen bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşma yarımada­nın güneyindeki Malay devletlerinin bü­tün idari, siyasî ve askerî işlerinin zaman­la İngilizlerin denetimi altına girmesiyle sonuçlandı.[6]
1896'da Kuala Lumpur başşe­hir olmak üzere dört Malay devleti "Fe­deral Malay Eyaletleri" adı altında birleş­tirilerek merkezî bir idarî sisteme bağlan­dı. 1909 tarihli İngiliz-Tay Antlaşması da bugünkü Malezya ile Tayland arasındaki sınırı belirledi. XVII. yüzyılda en önemli Malay sultanlıklarından biri olan Patani bu antlaşmayla Budist Tayların hâkimiyeti altında bırakıldı.
Milli Ve Dini Bilincin Gelişmesi
XX. yüzyıl başlarında, İngilizler'in kalay ve kauçuk üretiminde çalıştırmak üzere Çin'den ve Hindis­tan'dan getirdikleri göçmen işçilerin sayılarının birkaç milyonu bulması Ma­layları rahatsız etti. İngiliz sömürge yönetiminin olumsuz etkilerine karşı tepkiler yoğunlaşmaya başladı. İlk tepkiler dinî ve sosyal alanlarda yenilikçi düşüncelere sahip Malay âlimle­rinden geldi. Bunlar si­yasî alanda İslâm birliği ve Malay birliği gibi kavramları gündeme getirdi­ler. Ayrıca geleneksel dini anlayışın ve halk arasındaki hurafelerin yerine Kur’an ve sünnete dönülmesi çağrısında bulundular.[7] 1930'lu yıllardan sonra İngilizce eği­tim görmüş Malaylar'ın sayısının artması ve bazı siyasî cemiyetlerin kurulmasıyla Malay milliyetçiliği ön plana çıktı. Sömürge ve aristokrasi aleyhtarı Malay aydınları, 1938'de “Genç Malay Birliği” adıyla sosyalist ve milliyetçi fikirleri savunan bir cemiyet kurdular.
1941'de Malay yarımadası, 1942'de Singa­pur Japonlar'ın eline geçti. Bu zaman zar­fında Japonlar, İngiliz sömürge rejiminin aksine Malaylar'a daha fazla önem ve destek vere­rek onların millî bilinçlerinin gelişmesine yardımcı oldular.
Bağımsızlığın kurulması
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkeyi tekrar ele ge­çiren İngilizler, 1946'da bütün Malay eyaletlerini federal sis­teme dayalı Malay birliği çatısı altında birleştirme planı geliştirdiler. Singapur ise İngiltere'nin Uzakdoğu'daki ana de­niz üssü niteliğinde müstakil bir kolonisi olacaktı. Malaylar'ın haklarının sınırlandığı bu plana sultanlar, ileri gelen aydınlar ve siyaset­çiler karşı çıktılar. 1946'da yaklaşık 200 adet Malay delege grubu, Kuala Lumpur'da Malay millî hareketini tartış­mak üzere bir kongrede oluşturdu. Kongre, United Malays National Organisation (UMNO) adında bir teşkilât kurulmasıyla sonuçlandı. 1946'da yapılan ikinci kongrede birlik planı açıkça reddedildi. Bunun üzerine İngiliz yetkilileri Malay sultanları ve UMNO liderleriyle fe­derasyon görüşmelerine başladılar. 1948’de varılan bir anlaşmayla Penang ve Malaka ile yarı­mada üzerindeki dokuz sultanlıktan olu­şan bir Malaya Federasyonu kurulması kararlaştırıldı.
1955'te ilk genel seçim­ler yapıldı, Çinli ve Hintli seçmenlerin de desteğini alan UMNO, yönetimde söz sahibi oldu; 1960'lı yıllar boyunca da ülkenin siyasî ha­yatındaki hâkimiyetini sürdürdü. Seçim­ler neticesinde oluşan meclis "öz­gürlük anayasası" adıyla bilinen yeni bir anayasa hazırladı. 1957'de bağımsızlık ilân edilerek Malaya Federasyonu'nun kuruluşu gerçekleştirildi. 1963’te İngiliz sömürge yö­netimine bağlı Singapur, Saravak ve Sa­bah eyaletleri de Malaya Federasyonuna katıldı. Singapur iki yıl sonra fede­rasyondan ayrılarak bağımsız bir devlet halini aldı.
Malezya, bağımsızlığın ilk yıllarında hem içeriden hem dışarıdan kaynaklanan çeşitli problemlerle karşılaştı. Dışarıda Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno'nun ilân ettiği çatışma politikası ve Filipinler'in Sabah eyaleti üzerinde hak iddia etmesiyle, içte Singapur'un fede­rasyondan ayrılması ve Borneo adasında­ki eyaletlerin daha fazla özerklik taleple­riyle karşılaştı. UMNO lideri Tunku Abdurrahman'ın başkanlığındaki hükümet, Malezya toplumunda yaşanan çekişmeleri etkisiz hale getiremedi. 1969 seçimlerinden sonra muhalefetin tertiplediği Kuala Lumpur'daki zafer gös­terisi çatışmaya dönüştü pek çok kişi öldü. Sıkıyönetim ilân edilerek parlamen­to çalışmaları 1971 yılı Şubat ayına kadar askıya alındı. Bu sürede ülkeyi Tun Abdürrezzâk yönetti.
Tun Abdürrezzâk, bir millî danışma konseyi kurarak resmî bir ideoloji ve yeni bir sos­yoekonomik program geliştirilmesini is­tedi. Bu konseyce hazırlanan ve Rukune-gara[8] denilen devletin te­mel ilkeleri 1970’te halka ilân edildi. Aynı gün demok­ratik parlamenter hayata geçildiği bildi­rildi. [9] Bu belgedeki prensipler şunlardı: Halkın birliği, demok­ratik hayatın sürdürülmesi, millî servetin hakça paylaşıldığı âdil bir toplum, kültürel geleneğe yönelme, gelişmiş bir toplum.
Şubat 197l'de yapılan genel seçimle­rin ardından UMNO liderliğinde çeşitli partilerin katıldığı bir koalisyon hükümeti kuruldu. Hükü­met yeni ekonomik politikayla Malay kökenliler arasındaki fakirliği azalt­mayı hedefliyordu. Dış politikada ise Batı yan­lısı bir çizgi izlendi. Tun Abdürrezzâk'ın politikası, 1976-1981 yıl­ları arasında başbakanlık yapan Hüseyin Onn ile 1981’de UMNO li­deri Muhammed Mahathir tarafından ta­kip edildi. Mahathir ülkede ekonomik gelişme sağladı. Toplumlararası denge politikası izledi ve bazı muhafazakâr müslüman liderleri yönetime dahil ederek İslâmî muhalefeti etkisizleştirdi. Mahathir'in gerek politikasının en büyük tenkitçisi, genellikle kırsal kesimlerde güçlü olan “Malezya İslâm Partisi olmuştur.”[10]
Malezya’da İslamiyet
Malezya'ya İslâmiyet'in girişi büyük öl­çüde ticarî faaliyetlerle ilgilidir. Gerek Malaka Sultanlığı gerekse Por­tekiz ve Hollanda sömürge yönetimleri döneminde İslâmiyet'in durumu hakkında çok az bilgi bu­lunmakta, ancak sultanların hem siyasî hem dinî otoriteyi temsil ettikleri gibi bazı önemli hususlar bilinmektedir. Hü­kümdarların gerekli gördükleri yerlere din görevlileri gönderdikleri, kırsal kesimler­de din işlerinin daha çok mahallî hoca ve tarikat şeyhleri tarafından yürütüldüğü tahmin edilmektedir.[11]
Sömürge idaresi döneminde sul­tanlar siyasî yetkileri bakımından İngiliz yöneticilerine bağlanırken İslâm dini ve gelenekleriyle ilgili konularda ser­best bırakılmışlardı. XX. yüzyılın başlarından itibaren ülkede dinî kaynaklı yenilikçi fikir ve hareketler hız kazandı.[12] Malay ve Mekke, Medine gibi islam toprakları arasındaki fikir alışverişiyle birlikte Malay milliyetçiliği baş gösterdi. Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza gibi şahsiyetlerin Arap dünyasında öncülük ettikleri reformist hareketin etkileri görüldü. Arap dünyasındaki Malay öğrenciler, geri döndüklerinde reformcu dergiler yayımladılar.[13]
Malezya'da yenilikçi dinî düşüncenin öncüleri arasında Şeyh Muhammed Tâhir Celâleddin el-Ezherî başta gelmekteydi. Şeyh Muhammed Tâhir, Hollandalıların baskısına dayanamayarak Singapur'a yerleşmiş, orada 1906-1908 yıllarında müslüman toplu­mun geleneksel İslâm anlayışını sorgula­yan ve güncel dinî meseleleri konu edi­nen “el-İmâm” adlı bir dergi çıkarmıştır. Yenilikçi dinî düşünceleri sa­vunan dergiler, özellikle Boğazlar bölge­sinde ve şehirlerdeki bazı medreselerde etkisini hissettirdi. Geleneksel dinî an­layışın güçlü olduğu sultanlıklarda fazla destek bulamadı.
Federal hükümet İslâm diniyle ilgili işlerin idaresini düzenlemek üzere 1968 yılında başbakanlığa bağlı Malezya İslâm İşleri Millî Konseyi adıyla bir mües­sese kurdu. 1979'da, daha önce seçmeli olarak okutulan din dersleri bü­tün devlet okullarındaki müslüman öğ­renciler için zorunlu hale getirildi.[14]
Mahathir döneminde hükümet dinî değerlerin ve entelektüel biriki­min yönetimde daha fazla teşvik edilmesi, yüksek öğrenim kurumlarına din dersleri konulması, eğitim sistemine dinî ve ah­lâkî değerlerin dahil edilmesi, faizsiz kre­di verilmesi, faize dayanmayan sigorta şirketlerinin kurulması, hukuk sistemin­de şeriata uygun bazı değişikliklerin ya­pılması gibi somut programları uygula­maya koydu. 1983'te Uluslararası İslâm Üniversitesi, 1987'de Uluslararası İslâm Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü ku­ruldu. Ayrıca hükümet 1992'de İslâmî Anlayış Enstitüsü ile Malay Üniversitesi (1962) ve Millî Üniversite'de (1970) İslâmî araştırma bölümlerini açtı.
Bağımsızlıktan sonra yaşanan en önem­li dinî gelişmelerden biri de ülkedeki da­vet faaliyetlerinin giderek artmasıdır. Özellikle 1960'lı ve 1970'li yıllarda çok sayı­da davet teşkilâtı kuruldu. Davet hareketleri şehirlerde daha fazla taraftar buldu. Özel davet teşki­lâtları ülkede İslâmî bir toplum oluştur­maya çalıştı. Resmî davet teşkilâtları daha çok devletin resmî politikaları doğ­rultusunda faaliyet gösterdi. İslâ­miyet'in ahlâkî ve manevî özelliklerine ağırlık verdi.[15]


[1] İsmail Hakkı Göksoy, “Malezya”, DİA, C.27, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s.486-487
[2] Göksoy, “Malezya”, s.488
[3] Göksoy, “Malezya”, s.489
[4] Göksoy, “Malezya”, s.489
[5] İsmail Hakkı Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, 1. Basım, Isparta: Fakülte Kitabevi, 1997, s.199
[6] Göksoy, “Malezya”, s.489
[7] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.201
[8] Rukunegara değişik ırkların bir ara­da yaşamaları esasına göre formüle edil­miş, temelini çokırklılık, çok renklilik, değişik dil ve dinî akımlar üzerine kurulu birleştirici prensiplerin oluşturduğu bir çok seslilik manzumesidir. Bkz: İsmail Hakkı Göksoy, “Malezya”, s.490
[9] İsmail Hakkı Göksoy, “Malezya”, s.490
[10] Göksoy, “Malezya”, s.491
[11] Göksoy, “Malezya”, s.491
[12] Göksoy, “Malezya”, s.492
[13] Taib Osman, Malay Dünyasında İslam Medeniyeti, Ali Çaksu (Çev.), İstanbul: İslam Tarih, Sanat Ve Kültür Araştırma Merkezi, 2000, s.34
[14] İsmail Hakkı Göksoy, “Malezya”, s.492
[15] İsmail Hakkı Göksoy, “Malezya”, s.493

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder