16 Ocak 2012 Pazartesi

ENDONEZYA

Endonezya’da Yerleşim
Güneydoğu Asya ile Avustralya ara­sında yer alan çok sayıdaki ada üzerin­de kurulmuştur. 17 Ağustos 1945 tari­hinde Hollanda'ya karşı bağımsızlığını ilân eden ülkenin yüzölçümü 1.919.443 km, nüfusu 179.378.946 (1990), baş­şkenti Cakarta'dır.[1] Günümüzdeki devlet bakanı Susilo Bambang Yudhoyono’dur.
Malezya - Endonezya takımadalarındaki müslüman yerleşmeleri hakkında mevcut en eski bilgiye bir Çin kaynağında rastlanır. Bu kayıtta 55 (674-675) yılında Doğu Sumatra'da bir Arap şeyhinin yönettiği yerleşim merkezin­den bahsedilir.[2] Bazı kaynaklar Canton’da oturan ve çoğunluğu Arap ve İran asıllı müslümanlardan oluşan yaklaşık 200.000 ki­şilik bir tüccar grubu, 878-889 yılında meydana gelen bir köylü isyanında öldürüldüğünden bahseder. Bu katli­amdan kaçan birçok müslümanın Mala­ya yarımadasının batı sahilindeki Kedah şehrine sığındığını haber vermek­tedir. Müslüman tüccarların Kedah'a yerleşmesi, Çin İmparatorluğu ile ticaret yapan müslümanların ticaret mer­kezlerinin de buraya taşınmasına yol aç­mıştır.
1409 yılında Malaka hü­kümdarı, müslümanların yoğun davet fa­aliyetleri sonucunda İslâmiyet'i kabul etmiştir. Malaya yarımada­sındaki ilk müslüman devlet Malaka, İs­lâm'ın Cava ve daha doğuya doğru ya­yılmasında en önemli merkez olmuştur.[3]
Endonezya’da İslamiyet
İslâmiyet'in Endonezya'ya ne zaman, nasıl ve nereden girdiğine ilişkin kaynakların çok az olması, Endonezyalı müslüman ilim adam­ları ve Batılı şarkiyatçılar tarafın­dan bu konuda çeşitli teorilerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Batılı şarki­yatçılar, İslâmiyet'in tica­ret yoluyla İran ve Hindis­tan üzerinden geldiğini ve XIII. yüzyıldan itibaren yerli halk arasında yayılmaya başladığını ileri sürerler. Endonezya­lı ilim adamları ise, Hz. Peygamber zama­nında dahi Arap denizci ve tüccarlarla Güneydoğu Asya halkları arasında bazı temasların olduğuna dikkat çekerler. İslâmiyet'in buraya ilk defa I. (VII.) yüzyıl­da ve doğrudan Arabistan'dan geldiğini iddia etmişlerdir.[4]
İslâ­miyet Endonezya’da, barışçı yolla ve ya­vaş bir gelişmeyle yayıldı. Önce Sumatra'nın ve Cava'nın sahildeki liman şehir­lerinde ve Hindu kültürünün daha zayıf olduğu bölgelerde etkisini gösteren İslâ­miyet, XIII. yüzyıldan itibaren ticaret, ev­lilik ve tarikatlar vasıtasıyla halk arasında gelişmeye başladı. XIV-XVII. yüzyıllar arasında Endonezya halkı gruplar ve kabileler halinde ihtida etti. XVI. yüz­yılın ikinci yarısına kadar bütün Cava İslâmiyet'i resmen kabul etti. [5]
İslâmiyet'in Endonezya'ya girmesiyle İslâmî kültür az da olsa gelişme gösterdi. Arap alfabesini kulla­nan Malayca ile genelde Arapça ve Fars­ça kaynaklardan faydalanarak Arap dili, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf konularında bazı eser­ler yazıldı. Bu eserler daha sonra Açe, Cava, Sunda gibi mahallî dillerine de çevrildi.[6]
Endonezya'da sûfızm de İslâmiyet'in bu­raya girişinden günümüze kadar etkisi­ni sürdürmüştür. Hinduizm ile Budizm'in tesiri ve Endonezya halkının mistik inançlara kar­şı eğilimi sûfizmin bu bölgede yaygın­laşmasına yardımcı oldu. Endonezya'da din âlimleri açtıkları okullar vası­tasıyla İslâm kültürünün yaygın­laşmasında önemli rol oynadılar. Bazıla­rı mutasavvıf, bazıları fakih olan bu âlim­ler, Hollandalılarla iş birliği ya­pan yerli idarecilere karşı muhalefetin kaynağını oluşturdular. XV. yüzyıl başlarından itibaren bu âlimler, yatılı İslâ­mî okullar açmaya başladılar. XX. yüzyılın başlarına kadar bu okullarda genellikle klasik İslâm ilimleri okutuldu.[7]
Endonezya Tarihi
a)      Sömürge Dönemi
Hollanda sömürge politikaları ve etkileri: Endonezya adaları, XVI. yüzyılın başlarından itibaren Avru­palı sömürgeci devletlerin nüfuzu altına girmeye başladı. 1511 yılında Malaka'yı zapteden Portekizliler bölge­nin baharat ticaretini ele geçirerek yak­laşık bir asır burada faaliyet gösterdi­ler. Bu süre zarfında "Baharat Adaları" olarak da adlandırılan Endonezya'nın do­ğusundaki Maluku adalarında hem ti­caret hem de misyonerlik yapan Porte­kizlilerin elde ettikleri kazanç, diğer sömürgeci ülkelere de ca­zip geldi. Malî ve askerî bakımlardan Portekizlilerden daha üstün olan Hol­landalı denizci ve tüccarlar, XVI. yüzyı­lın sonlarından itibaren bölgeye akın etmeye başladılar. 1595 yılında Cava'ya ilk Hollanda tüccar kafilesi geldi. Bunu, daha sonra beş ve on dört ayrı sefer daha takip etti. İlk yıllarda kendi aralarında rekabet halinde olan Hollandalı şirketler, hükümetin tavsiye­si üzerine 1602'de birleşerek Bir­leşik Doğu Hindistan Şirketi'ni kurdu­lar.
XVII. yüzyılın ortalarına doğru Hollan­da ticaret sisteminin Endonezya adalarına yayılması üzerine bölgede bulunan müslüman sultanlıklar şirketin tesiri altına girmeye başladılar. Şirket, 1636 yılından sonra kadın hükümdarların elin­de gittikçe zayıflayan Açe Sultanlığı'nın topraklarına saldırılar düzenlemeye baş­ladı. Hollandalılar bu bölgede ticarî üstünlüklerini hisset­tirmelerine rağmen 1903 yılında son Açe sultanı Tuanku Muhammed Dâvûd Şah'ın boyun eğmesine kadar devam edecek olan uzun bir savaş dönemini (1873-1904) başlatmış oldular.[8]
Şirket 18. yy sonlarında yönetimi altındaki Endonezya adalarında angarya usulüne dayalı üretim ve serbest ticaret politikası takip ederken, nüfuzu altındaki bölgelerde kendi ticari tekelini hâkim kıldı. Kahve, biber, şeker kamışı gibi Avrupa’da satışı yüksek ürünlerin zorunlu teslimini öngören bir tarım sistemi benimsediler.[9] Bazı ürünlerin ziraatini sınırlarken tam kont­rolü altında tuttuğu bölgelerde insanları köle gibi çalıştırıp ürettikleri malın ta­mamını vergi olarak tahsil ettiler.
Bu şirket, 1795’de Hollanda’nın, Fransız işgali altına girmesiyle feshedildi.  Avrupa’daki Napolyon savaşlarından sonra, Hollanda idaresinin 1816’da tekrar kurulmasıyla iki ülke arasındaki ticareti tekeline almak için Hollanda Ticaret Şirketi adıyla yeni bir sömürge şirketi kurdular. An­cak Cava Savaşı (1825-1830) ve Maluku ada­larında çıkan karışıklıkları bastırmak için yapılan yüklü askerî harcamalar devle­tin malî sıkıntılarını iyice ağırlaştırdığın­dan bu şirket beklenilen ticarî gelişmeyi sağlaya­madı.
Ayrıca Hollanda, yönetimdeki otoritesini arttırıcı faaliyetlere de hız kazandırdı. Mahalli yöneticiler ve hükümdarlar, Hollandalı valilerin yönetiminde güçsüz kaldılar ve yarı bağımsız bir konumdan Hollanda’nın maaşlı sömürge idarecileri haline geldiler.  Bu dönemde ekonomi “kültür sistemi adı altında yeniden düzenlendi. Bu sistem çiftçilere kötü muameleye dönüşen ağır zorluklar yüklerken, Hollanda da elde ettiği yüksek gelirlerle hazine borçlarını ödedi, alt yapı eksikliklerini giderdi.[10]
1825 yılında Yogyakarta Sultanının oğlu prens Diponegoro, arkasına birçok aris­tokrat ve din adamını da alarak Hollan­da'ya karşı ayaklandı. Tarihe Cava Sa­vaşı olarak geçen bu ayaklanma 1830 yılına kadar devam etti. Hollanda bu savaş bahanesiyle Yogyakarta ve Surakarta'ya bağlı kenar bölgeleri de toprak­larına ilhak etti.
Genel vali J. van den Bosch, bu savaş­lar sonunda ortaya çıkan ağır borç yü­künü karşılamayı amaçlayan ve "tarım sistemi" adı verilen yeni bir sömürge metodunu uygulamaya koy­du (1830). Buna göre Cava'nın tarıma el­verişli arazileri ihraç imkânı yüksek kah­ve, çay, şeker ve çivit gibi ürünlerin ye­tiştirilmesine ayrıldı. Sistemi iyi yürüte­bilmek için de mahallî idarecilerin bazı yetkileri geri verildi. Bu yeni uygulamayı takip eden ilk on yıl içerisinde Cava'dan yapılan ihracat % 200 artış gösterdi.[11]
1870 yılında kabul edilen toprak ka­nunuyla ise "liberal politika" adıyla yeni bir dönem başlatıldı. Bu dönemde Avrupalılar'a uzun vadeli toprak kiralama hak­kı verilerek devlet arazileri özel teşebbüse açıldı.[12] Yeni liberal politika kapitalist kalkınma modelini, şeker sanayinin yaygınlaşmasını sağladı. 19. yy’ın sonlarına doğru pek çok Hollandalı müteşebbis Endonezya’ya geldi. Böylece ekonominin denetimi Hollanda hükümetinin elinden kapitalist özel sektörün eline geçti. Bu durum XX. Yy’ın başlarında yeni bir sömürge politikasının uygulamaya geçmesini gerekli kıldı. Bu politikanın bazı fertlere menfaat sağladığı ancak toplumun genelini göz ardı ettiği düşüncesini doğurdu. Hollandalı misyonerler, yeni bir ekonomik reform çağrısında bulunarak mahalli halkın menfaatlerinin korunmasını istediler.[13]
Bu dönemde meydana gelen bir diğer önemli gelişme, Hollanda sömürge fa­aliyetlerinin Cava dışındaki adalarda da hız kazanmasıydı. Bu faaliyetlerin hede­fi diğer sömürgeci güç­lerin, özellikle İngilizler'in bölgeye yayıl­malarını önlemek ve adalar arasında ti­careti geliştirmekti. Hollanda idaresinin buralarda hâkim kılınması genellikle ya­rı egemen sultan ve krallarla yapılan ant­laşmalar yoluyla bazen de askerî müdaha­leyle oldu. Bu askerî hareketlerin en şiddetlisi, 1873-1904 yılları arasındaki Açe Savaşı idi. Açe halkının İslâmiyet'e olan bağlılı­ğı ve ulemâ ile birlikte bölgede Hollan­da hâkimiyetinin kurulmasına azimle direnç göstermesi, sömürge yönetiminin bir İslâm politikası uygula­masına sebep oldu.
XX. yüzyılın başlarında Endonezya'da "ahlâkî politika" adı verilen yeni bir sö­mürge ekolü geliştirildi. 1901 yılında ilân edilen bu politika, ida­rî yeterlilik ve ekonomik kalkınmayı, Endonezya halkının re­fahını arttırmayı, ülkede sağlık ve eğitim hizmetlerini geliştirmeyi ve daha önce tarım sistemiyle sağlanmış servet­lerin Hollanda'ya aktarılmasından doğan şeref ve vicdan borcu'nu ödemeyi he­defliyordu.[14] Bu politika başlangıçta iyi niyetle kurulmuş bir politika olmasına rağmen tamamen Avrupa merkezli ve Hollada hakimiyetini ön planda tutan bir politika oldu.[15]
Sömürge rejiminin ve 1926 yılında komünist ayaklanmalarının artmasıyla bazı müslüman liderler Mekke’ye gittiler. Bunların yurt dışında Hollanda aleyhtarı propagandayı teşvik edecekleri endişesiyle hükümet, haccı bahane ederek Mekke’ye kaçmayı önlemek amacıyla hacıları sıkı denetim altına alan bir politika izlemeye başladı. Kısıtsız hac politikası kaldırıldı. Uzun süre Mekke’de kalmayı önlemek amacıyla hükümet dönüş biletlerini hacca gitmeden önce almayı şart koştu. Bazı kişilerin ise pasaport müracatlarını geri çevirdi. Bu muameleler halkın daha çok tepkisini çekti.[16]
b)     Milli Ve Dini Uyanış Hareketleri Ve Siyasi Partiler
Hollanda sömürge idaresine karşı ilk tepki ulemanın önderliğinde Cava Savaşı ile çiftçi ayaklanması olarak ortaya çıktı. 1825 yılında Yogyakarta Sultanının oğlu veliaht prens Diponegoro, arkasına birçok aris­tokrat ve din adamını da alarak Hollan­da'ya karşı ayaklandı. Diponegoro saray entrikalarından uzak, dini bir çevrede yetişmişti. Halk ona “adaletli sultan” gözüyle bakıyordu.[17]  Hollanda bu savaş bahanesiyle Yogyakarta ve Surakarta'ya bağlı kenar bölgeleri de toprak­larına ilhak ederek kendi idaresi altına aldı.
XIX. yy’da cihad özelliği taşıyan ayaklanmalar arttı. 1820-1839 yıllarında sekiz defa isyan hareketi yapıldı. 1845 yılında çiftçiler ve dindar kesim İslam adına savaştıklarını söylediler. Böylece bir çiftçi ayaklanması şeklinde başlayan ayaklanmalar daha sonra cihad hareketine dönüştü. Bir diğer milli hareket ise Açe Savaşı’dır.[18]
Bunların yanında millî şuurun gelişmesini hedef alan birçok teşkilât ku­ruldu. İlki, Hol­landa'nın açtığı sömürge okullarında ye­tişen Cavalı aydınların 1908 yılında kurdukları, gele­neksel Cava kültürünü modernleştirmeyi hedefleyen “Asil Emek” adlı teşekküldür. Bunu 1912 yılında, dinî niteliği olan “Sarekat İslam Derneği’”nin kurulması ta­kip etti.[19]
Hac ve tahsil için Orta doğu İslam ülkelerine giden Endonezyalılar Mekke ve Kahire menşeili modernist İslami hareketlerden etkilendiler. Endonezya’da Hindu tesiri altındaki dini yaşantı, Hollandalıların katı sömürge idaresi, misyoner okulların yayılması gibi sebepler, eğitim görmüş Endonezyalı müslümanların İslamda ıslahat yapma düşüncesini ortaya çıkardı.[20] 1912 yılında Hacı Ahmed Dahlan liderliğinde “Muhammediye” adlı bir teşekkül kurdular. Muhammediye Kur’an ve sünnette belirtilen vecibelere dayalı dindar bir hayatı öngörüyordu. Eski alimlerin ictihadlarına itibar etmemekteydi. 1929 yılına kadar 64 köy okulu ve birkaç tane öğretmen yetiştiren kolejler kurdular.[21]
Bunun yanında Çin tüccarlarının gittikçe artan rekabetine ve yaygınlaşan hıristiyan misyonerlik faaliyetlerine kar­şı koymak için Cavalı müslüman tüccar­lar tarafından kurulan “İslâm Birliği” kısa süre sonra siyasî bir halk hareketi­ne dönüştü. Endonezya'ya muhtariyet verilmesi fikrini ilk kez bu teşekkül ortaya attı. Hollanda buna 1918 yılında sadece danış­manlık yetkilerine sahip bulunan “Halk Meclisi” adında bir meclis kur­makla karşılık verdi. 1925'te bu mecli­se sınırlı boyutlarda kanun yapma yet­kisi tanıyan bir uygulamaya geçildi. Millî hareketlerin zayıflamasından sonra aydın kesimler arasında, Endonez­ya'nın bağımsızlığını destekleyen milliyetçilik ideolojisi hâkim düşünce olarak kendini gösterdi.[22]
Muhafazakar ulema ise K. H. Haşim Eş’ari önderliğinde 1926’da “Ulemanın Yükselişi” (Nahdatul Ulema) adlı bir dini teşekkül ortaya koydu. Bu teşekkül siyasetten uzak durmayı, her müslümanın mutlaka dört mezhepten birine bağlı kalmasını savunuyordu. Açe uleması ise 1939’da “Tüm Açe Ulema Birliği” adıyla muhafazakar bir teşkilat kurdu.[23]
Temelini milliyetçilik fikri oluşturan ve Endonezya'nın bağımsızlığını, Hol­landa ile iş birliği yapmama siyasetiyle kazanmayı hedefleyen ilk parti, Ahmed Sukarno’nun 1927'de kurduğu Partai Nasional İndonesia'dır. Sukarno'nun 1930'da tutuklanması üzerine bu parti kapatıldı. Daha sonra Partai Indonesia ve Yeni Endo­nezya Milliyetçi Partisi olmak üzere iki ay­rı siyasî kuruluş halinde ortaya çıktı. 1930'lu yıl­ların ikinci yarısında sömürgeci ülke ile iş birliğine giderek bağımsızlığa ulaş­mayı hedefleyen çeşitli partiler kurul­du.
c)      Endonezya’nın Bağımsızlığını Kazanması
Mart 1942'de bütün Endonezya adalarının Japonlar tarafından işgal edilme­siyle Hollanda sömürge idaresi son bul­du. Yaklaşık 3,5 yıl süren bu dö­nemde Japonlar, müslüman ve milliyetçi liderlerle iş birliği yaptılar ve aralarında Sukarno'nun da bulunduğu birçok lideri serbest bı­raktılar. Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerini siyasî ve ekonomik tesiri altına almaya çalışan Japonya, müttefiklere karşı yürüttüğü savaşta halkın desteğini sağla­mak gayesiyle propaganda faaliyetleri­ne girişti.
1944 yılı başlarında Batı Cava'da is­yanlar çıkması, milliyetçi liderlerin ba­ğımsızlık isteklerinin gittikçe artması ve Japon kuvvetlerinin savaşta ağır ka­yıplar vermesi üzerine Başbakan Koiso resmen yakın bir gelecekte Endonezya'ya bağımsızlık tanıyacaklarını vaad etti. Bu tarihten itiba­ren Japonlar, kırmızı-beyaz Endonezya millî bayrağının kullanılmasını ve ülkenin millî marşının söylenmesini serbest bıraktı­lar. 1945'te de bağımsızlıkla ilgili konuları araştırmak ve anayasa ha­zırlamak üzere “Bağımsızlık Ha­zırlıkları Çalışma Komitesi” kuruldu. Japon­lar'ın müttefiklere şartsız teslim olma­larının ardından Sukarno ile diğer bir önemli milliyetçi lider olan Muharnmed Hatta, Endonezya Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilân ettiler. Arkasından, çeşitli siyasî grup­ların desteğiyle anayasanın giriş bölü­müne alınan "Pancasila[24]" Sukarno'nun ortaya attığı devlet fel­sefesi olarak benimsendi.
Cumhuriyetin ilânından itibaren En­donezya devriminin gerçekleştirildiği ve Hollanda'ya karşı bağımsızlık savaşının verildiği yaklaşık 4,5 yıllık bir karışık dönem yaşandı. İngiliz ve Avustral­yalı askerlerden oluşan müttefik kuvvet­leri, Japonlar'ı teslim almak amacıyla Endonezya adalarını işgal et­tiler. Bu kuvvetlerin koruması altında geri gelen Hollandalılar eski sömürgelerini tekrar ele geçirmeyi hedefliyordu. Bunun üzerine İngiliz ve Hollanda askerleriyle En­donezyalılar arasında şiddetli çarpışma­lar başladı. Özellikle Kasım 1945'te, Endo­nezya millî ordusu güçlü İngiliz birliklerine karşı üç hafta süren başanlı bir savunma savaşı verdiler. Sonuç­ta Endonezya Federasyonu ile Hollanda-Endonezya Birliği'nin kurulmasına imkân veren antlaşmalar imzalandı. Tekrar silâha başvuran Hol­landa, 1947 ve 1948'de cumhuriyeti yıkmaya yönelik iki ayrı as­kerî operasyon düzenleyerek etnik ve coğrafî farklılıklara dayanan otonom federe devletler kur­du. En sonunda Hol­landa, Lahey'de im­zalanan antlaşma gereğince Yeni Irian Caya bölgesi hariç, Endonezya üzerin­deki egemenlik haklarının tamamını bağımsız Endonezya Birleşik Devletleri'ne devretti. Böy­lece yaklaşık 350 yıl devam eden sömür­ge dönemi fiilen sona ermiş oldu.[25]
d)     Son Dönem:
Siyasî bağımsızlığın kaza­nılmasıyla birlikte resmen çok partili par­lamenter sistem kabul edildi. 17 Ağus­tos 1950'de, Hollanda'nın baskısı al­tında federal statüde kurulmuş olan 16 federe devlet En­donezya Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. Parlamenter sistemin uygulandığı 1950 ve 1957 yılları arasında yedi defa hükü­met değişikliği oldu. Siyasî istikrar­sızlık sebebiyle iç güvenlik, ekonomi, idare, ordu gibi en önemli problemler çözüle­medi. 1955'te ilk genel seçimler yapıldı; fakat hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadı. Bu nedenle, sınırlı yetkilerle devlet başkanlığını üstlenmiş olan Sukarno, ül­ke geleneklerine dayandığını ileri sürdü­ğü ve "güdümlü demokrasi" adını verdiği bir siyasî sistem ortaya attı. Batı tipi liberal demokrasileri eleştiren ve tek parti sis­temini savunan Sukarno parlamenter sis­temin Endonezya'ya uygun olmadığını, önemli meselelerin anlayış birliğine varma usulüne göre çö­zümlenmesi gerektiğini savundu.[26]
Sukarno 1959 yılı başlarında, devlet başkanına yürütme yetkisi veren 1945 anayasasını uygulamaya geçirme husu­sundaki teklifini meclise onaylatamayınca bunu bir kararname ile yürürlüğe ko­yup kendisine bağlı bazı üyelerle yeni bir hükümet kurdu. 1955'te Bandung Konferansı ile üçüncü dünya ülkeleri arasında ülkesinin etkin bir rol üstlenmesini sağladıktan sonra açıkça Batı karşıtı bir politika takip etmeye başladı.
1965’te Partai Komü­nist Indonesia, ordu içinden bir grup su­bayın yardımıyla başarısız bir darbe gi­rişiminde bulundu ve altı general kaçı­rılarak öldürüldü. Fakat Stratejik İhtiyat Ordu Kumandanı General Suharto duru­ma hâkim oldu. Parti, iktidarı ele geçirmekle suçlandı. Darbeyi takip eden aylarda ölü sayısının 250.000 ile 1 milyon arasında tahmin edildiği bir ko­münist katliamı yapıldı. General Suharto Partai Komünist Indonesia’yı resmen ya­sakladıktan sonra yönetimde geniş çaplı tasfiye hareketi başlattı. Sukarno'yu da ölümüne kadar (1970) sürecek olan ev hapsine aldırdı (1966), 1968'de ise devlet başkanlığına getirildi.
“Yeni Düzen” adı verilen 1965 sonrası dönemde Suharto, Batı blokuyla ilişkilerin geliştirilmesine özen gösterdi. Malezya ile çatışma politikasına son vererek ülkesinin tekrar Birleşmiş Milletler'e üye olmasını sağladı. Suharto, ekonomik istikrar programıyla ülke­ye yabancı sermayenin girişini kolaylaş­tıran bir dizi önlem aldı. Dış ticareti liberalleştirerek enflasyonu düşürüp ekonomiyi istikrara kavuşturdu. Giderek otoriter bir yönetim şekli alan Yeni Düzen'e karşı 1974'ten sonra İslâmî çevrelerde, bazı aydın kesim­lerde ve öğrenciler arasında tepkiler yoğunlaştı. Rüşvet ve yolsuzluk id­diaları arttı. Yapılan seçimlerde Suharto kısmen seçimle, kıs­men tayin yoluyla oluşturulan Halk Da­nışma Meclisi tarafından tekrar devlet başkanlığına getirildi.[27] Yönetime karşı en şiddetli tepki, 1973’te çok evliliği kısıtlayıcı yeni bir evlilik kanunu taslağını parlementoya getirdiği zaman meydana geldi.
1971’de yapılan seçimlerinde çeşitli siyasi grup, ordu, polis ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan hükümet partisi Hizmet Grupları seçimleri kazandı.[28]


[1] Sırrı Erinç, “Endonezya”, DİA, C.11, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s.192
[2] Syed Muhammed Naquib Al- Attas, DİA, C.11, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s.194
[3] Al- Attas, s.195
[4] İsmail Hakkı Göksoy, “Endonezya”, DİA, C.11, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, s.197
[5] Göksoy, “Endonezya”, s.197
[6] Göksoy, “Endonezya”, s.198
[7] Göksoy, “Endonezya”, s.199
[8] Göksoy, “Endonezya”, s.198
[9] İsmail Hakkı Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, 1. Basım, Isparta: Fakülte Kitabevi, 1997, s.182
[10] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.183
[11] Göksoy, “Endonezya”, s.205
[12] Göksoy, “Endonezya”, s.206
[13] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.184
[14] Göksoy, “Endonezya”, s.206
[15] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.185
[16] Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, s.31
[17] İsmail Hakkı Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, 1. Basım, Ankara; İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 1995, s.22
[18] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.187
[19] Göksoy, “Endonezya”, s.206
[20] Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, s.28
[21] Göksoy, Çağdaş İslam Ülkeleri Tarihi, s.190
[22] Göksoy, “Endonezya”, s.206
[23] Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, s.29
[24] “Pancasila: Endonezya devletinin felsefi temelini oluşturacak “beş prensip”. Dar ve ırkçı bir milliyetçilik anlayışını reddeden milliyetçilik, insancıllık, demokrasiyle yapılacak istişare, sosyal refah ve tek Tanrıya inanç gibi ilkeleri savunan bir devlet felsefesi.” Bkz. Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, s.53
[25] Göksoy, “Endonezya”, s.207
[26] Göksoy, “Endonezya”, s.207
[27] Göksoy, “Endonezya”, s.208
[28] Göksoy, Endonezya’da İslam Ve Hollanda Sömürgeciliği, s.260-261

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder