Avrupa’nın Genel Durumu
“Avrupa” kavramı coğrafi, tarihi ve felsefi anlamı itibarıyla çok geniş ve zengin bir kavram olarak günümüze ulaşmıştır.İlkçağlarda Roma İmparatorluğu’nun Akdeniz bölgesinin kuzey kısımları için kullanılırken Roma dünyası dışında farklı tanımlamalarda da anlam bulmakataydı.Kavimler göçü sonrasında Roma’nın kuzey kısımları değil bu kısmın da kuzeyi olan kıtanın kuzey kısımlarını da içine almıştır.Bu kavramın gelişmesinde kavimler göçünün etkisi olmuştur.
Avrupa ,Roma İmparatorluğundan sonra bu coğrafyada kurulan Katolik Hıristiyan dinin ruh verdiği, kuzeyden gelen ve Akdeniz kültürüne giren çeşitli kavimlerin karışımıyla oluşan küçük devletler dünyası olarak ortaya çıkmıştır.
Ortaçağ boyunca Avrupa’da Feodalite sistemi, özellikle siyasi ve ekonomik olarak, kilise ve din adamları ise dini ve siyasi olarak Avrupa tarihine etki etmiştir.Gücünü kaybeden kral siyasi yetkisini feodal beyler ile paylaşmak zorunda kalmıştır. Din adamları ise Krallara taç giydirmek, aforoz, enterdi gibi yetkilerle mevcut düzene etki etmiştir.11. yüzyılda ruhani ve cismani önderlik iddialarına güç kazandıran papalık, Haçlı seferlerinin başlamasında etki sahibi olmuştur. İngiltere ile “Yüzyıl savaşları” nı gerçekleştiren Fransa kralları, Feodal güçlerin de zayıflamış olmasından faydalanarak milli birliği kurma, yeni bürokratik kadrolar ı, düzenli maliyeleri ve sürekli ordularıyla ön plana çıkan merkezi idarenin temellerini atmayı başardılar.Bu yapı daha sonra Avrupa da yayıldı.
XIV, XV, XVI. Yüzyıllar Avrupa’da hümanizm, rönesans, coğrafi keşifler ve reform gibi büyük olaylar meydana gelmiştir. İtalya’da ortaya çıkan Rönesans “Yeniden Doğuş” pozitif bilimlerin gelişmesine, skolastik düşüncenin zayıflamasına ortam hazırlamıştır. Coğrafi keşifler , o zamana kadar bilinen dünya hakkındaki bilgileri değiştirdi, yeni kıtaların keşfi Avrupa’ya beklenmedik bir zenginlik kazandırdı.Geniş sömürge İmparatorlukları kuruldu, ticaret yollarının yönü değişti, Akdeniz ticareti önem kaybetti.Almanyada başlayan refrom hareketleri ile de Katolik kilisesi güç kaybetti, yeni mezhepler oluştu ve uzunca bir süre Avrupa da mezhep savaşları görüldü.
XVII. yüzyılda Avrupa da “Akıl çağı”denen , insan aklının ön plana alındığı bir süreç başladı ve bilimsel gelişmeler hızlandı. Mezhep mücadeleleri ve bunu bahane eden devletlerin hakimiyet mücadeleleri “Otuzyıl Savaşları” olarak karşımıza çıktı , bu korkunç savaşlar Westfalya Barışı ile sona erdi.
XVIII. yüzyılda “Aydınlanma Çağı” ile fikir hareketleri devam etmiş ve yeni değerler ortaya çıkmıştır. [1]
İhtilalden Önce Fransa’nın Genel Durumu
Fransa toprakları Galya-Roma hakimiyetinde kalmış, Ms.II. yy.dan sonra Hıristiyanlığın yayılma alanı olmuş, V. Yy.da Attila’nın akınlarına uğramış , yüzyılın sonlarında ise Frankların hakimiyetine girmiştir.
Fransa’nın tam anlamıyla doğuşu ve güçlenmesi VII. Charles zamanında (1422-1461)dır. XI.Louis döneminde (1461-1483) derebeylere merkezi idarenin üstünlüğünü kabul ettirmiştir.XVI.yy.da Fransa Osmanlı Devletinden yardım istemiş ve Fransız Osmanlı ilişkileri başlamıştır.Ayrıca bu yy. da mezhep savaşları Fransa’yı etkiledi.Nant Fermanıyla Protestanlık serbest bırakıldı.Fransa’nın en büyük hükümdarlarından olan ve “güneş-kral” olarak tanınan XIV.Louis idareyi ele aldıktan sonra (1643-1715) düzenli ve disiplinli bir ordu kurdu, sömürge ticaretinde artış sağladı ve maliye gelirlerini arttırdı.Onun zamanında İngiltere ve Habsburglarla savaşıldı.Fransa, İngiltere’nin üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. [2]
XVIII. yüzyılda Fransa, ulusal bir devlet olmakla beraber, Ortaçağdan kalma feodalite yönetiminin izlerini de taşıyordu.
Ortaçağda derebeyler birer küçük hükümdardı. Ancak biri zamanla güçlenerek diğerlerini egemenliği altına almış, böylece güçlü krallıklar kurulmuştu. Derebeyler zamanla siyasi bağımsızlıklarını kaybetse de ,ekonomik,sosyal ve siyasi haklarını korumuşlardı.
Fransa’da da iller arası gümrük uygulaması vardı. Bölgecilik devam ediyordu. Bu nedenle ülkede ulusal birlik ve bütün Fransa’yı kapsayan yurtseverlik duygusu yoktu. Bir arada durmalarını sağlayan krallık kurumuydu.
Fransa’da bugünkü anlamda bütçe de yoktu. Doğrudan ve dolaylı olarak iki çeşit vergi alınırdı.
İltizam usulü uygulanırdı. Adalet ise, Paris’te bir yüksek mahkeme ile çeşitli şehirlerde oniki mahkeme şeklinde idi. Yargıçlık babadan oğla geçer ve ya satın alınırdı. Kilise ise hükümet içinde ayrı bir hükümetti.
Toplum sosyal eşitsizliğe sahip idi. Ancak Fransa’da düşünce alanında büyük gelişmeler meydana gelmişti.
Fransa’nın dış ilişkileri ise şu şekilde idi. Veraset savaşlarına girerek gelişmeye çalıştı fakat uzun süren savaşlarda yıprandı. Yediyıl savaşlarında Avusturya müttefiki oldu. Prusya ve İngiltere’ye yenildi. Kuzey Amerika ve Hindistan’daki sömürgelerini İngiltere’ye bıraktı.Bütün bu gelişmeler Fransız kamuoyunun hükümete tepkisini arttırdı. Fransa yenilgisinin telafisi için Amerika’daki 13 İngiliz kolonisini İngiltere’ye karşı kışkırttı.Fakat bunda da istediği sonucu elde edemedi. [3]
İhtialinin Nedenleri
a) İç Nedenler
-Siyasi Nedenler
Kral, “Devlet Benim” derdi. XVIII.yy.’ın başlarından itibaren krallık,halkla ve onun çıkarlarıyla ilişkisini kesmiş, dikkatini dış politikaya çevirmişti.Krallar sarayda lüks yaşantısında idi. Halkın bu duruma nefreti artıyordu.Aristokrat sınıf ; kralın yaşamını taklit ediyordu. Halk ise birçok yönden derebeylik zamanından daha kötü bir durumdaydı. XVIII. Yüzyılın sonlarına doğru siyasi yönetim ile halkın arasındaki ilişki kopma noktasına gelmiş bulunuyordu. Diğer yandan , Krallık yönetiminin dış politikada uğradığı başarısızlıklar ve ortaya çıkan güçlükler huzursuzluğu arttırmış, krallık kurumuna karşı düşünceler güçlenmiştir.[4]
-Düşünce Alanındaki Gelişmeler
18. yüzyıldaki “Akılcı düşünüş” Fransa ‘da hızla gelişmeye başlamıştı. Ve ortaya çıkan durum mevcut düzene karşıydı.İhtilale etki eden bazı düşünürler şunlardı :
Montesquieu; Krallık baskısına karşıydı. Yasama ve yürütme yetkisine bir üçüncü kuvvet daha ilave ediyor: Yargı Kuvveti.Seçilmiş parlamento; kanun yapmak hususunda hakimiyet sahibidir. Montesquieu, yunan ve roma eserlerinin içinde yetişmiş bir hümanisttir. “Kanunlrın Ruhu” eserine esas teşkil eden şu neticelere varıyor: Her devletin kanunlarında halkın özellikleri göze çarpar.Bu da hayat çevresinin, iklimin ,memleket özelliklerinin tesirleridir. Montesquieu; bu özelliklere, halk ruhunun ihtiyaçlarına uymasını istiyor.
Voltaire; devlet felsefesindeki görüşlerinden ziyade, fikir özgürlüğünden, kilisenin zulmüne uğrayanlara devlet tarafında haksız yere öldürülenlere sahip çıkarak vicdan ve düşünce özgürlüğünü savundu. [5]
Jean Jacques Rousseau : Toplum hayatının yeniden düzenlenmesinden yanıydı.Ona göre, Devlet, toplumsal bir sözleşmeden ibarettir. Kişiler arasında eşitlik esastır.Bu bakımdan hükümet hakkının sadece halkta bulunması gerektiğini söylüyordu.
Diderot: Dönemin bütün Fransız düşünürlerinin makaleler yazdığı bir ansiklopedi çıkarmış , bununla, siyasi, sosyal konularda ve düşünce alanında halkı aydınlatmaya çalışmıştır.[6]
-Sosyal Yapı: Fransa’da Ortaçağlardan kalma toplumsal eşitsizliğe dayanan bir yapı vardı. Halk genel olarak ayrıcalıklı ve ayrıcalıksız olarak iki sınıfa ayrılıyordu. Ayrıcalıklı sınıf Soylular ve Papazlar; ayrıcalıksız sınıf ise Burjuvalar ve Köylülerden oluşuyordu. Bu sınıfların yapıları özetle şöyle idi:
Soylular: Toplumun en üst sınıfı idi. Sayıları nüfusun ancak yüzde ikisi kadardı.Buna karşılık ülke topraklarının yaklaşık dörtte birine sahiplerdi.Orduda yüksek rütbelere sahip olmak, Papazlığın ve her çeşit devlet görevlerinin en yükseklerine atanmak, vergi vermemek gibi ayrıcalıkları vardı.İhtilal öncesinde bu sınıfın durumu sarsılmıştı. Hükümet para darlığına düşünce ,bütün taşınmaz mallara vergi konmasını istemişti.Soylular ise bu duruma tepki göstererek vergi adaletsizliğinin devamını istemekteydi.
Papazlar: Sayıları nüfusun yüzde birinden az olmasına rağmen, ülke topraklarının yüzde onu kiliseye aitti. Papazlar da kendi aralarında rütbe ve mevkilere göre çeşitli sınıflara ayrılmıştı. Bu farklardan doğan huzursuzlukları vardı.
Burjuvalar: Büyük yerleşme merkezlerinde otururlardı.Ticaret, sanayi v.b. ile uğraşırlardı. Aydınlarda genelde bu sınıftandı. 17. Ve 18. Yüzyıllarda maddi ve manevi bakımdan güçlendiler. Ancak vergi verdikleri gibi siyasi haklardan yoksundular. Soylularla aralarındaki farklılığın kalkmasını ve eşitliğin sağlanmasını istemeye başladılar. Bu da ihtilalin en önemli nedeni olacaktır.
Köylüler: Nüfusun en büyük bölümü olmalarına rağmen toprakların ancak yüzde yirmisine sahiplerdi. Her türlü vergi ve ülkenin yükü bunların üzerindeydi. Hukuk yönünden özgürdüler fakat siyasi haklardan yoksundular. Ortaçağdan kalma, eski senyörlerine vergi vermek gibi yükümlülükleri de vardı. Durumlarının ağırlığı mevcut düzene tepkilerini de arttırıyordu.
-Ekonomik Nedenler: 18.yüzyıl boyunca devam eden savaşlar ve israf, Fransa’nın ekonomik ve mali durumunu zayıflatmıştı. Diğer yönden, bu yüzyılda sanayide büyük gelişmeler olmuş, bu da , toplumsal olduğu kadar , ekonomik dengesizliğe de sahip Fransa’yı etkilemişti. Ayrıcalıklı sınıfın durumu kötüleşirken, ticaret ve sanayi ile uğraşan burjuvaların ülke ekonomisindeki etkileri çoğalmıştı.Ancak bu sınıfın siyasi ve sosyal hakları eski statüsünde idi.İşte, ayrıcalıklı sınıflara üstünlük sağlayan bu duruma , burjuvalar son verme çabasında idiler.
b) Dış Nedenler
İhtilal’in başlamasına etki eden dış nedenler ikiye ayrılabilir.
-Aydınlanma Çağı :
Avrupa’da Yeniçağda meydana gelen Rönesans ve Reform düşünce alanına da etki etmişti.İnsan düşüncesini skolastik kalıplardan çıkarıp,serbest düşünce Rönesans ile gerçekleşti.İnsan düşüncesine din alanında özgürlük ise Reformla sağlandı.18.yüzyılda her çeşit düşünce sisteminde “Akıl” önem kazandı.En çok “Akıl”, “Tabiat kanunu” ve “Gelişme” konuları işlendi. Fransız düşünürler akıl ilkesini mevcut ekonomik ve sosyal kurumlara da uyguladı, onları eleştirdi.Serbest düşünme ve inceleme metodu insanlığı özgürlüğe götürdü. Akılcı metodun etkisindeki siyaset, ekonomi, hukuk, eğitim alanındaki gelişmeler Fransa’da da etkili oldu.
-ABD’nin Bağımsızlığa Kavuşması:
Amerika’daki on üç İngiliz kolonisi 1774 yılından itibaren İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşına başladı.Bu savaş, Fransızlar tarafından kişi hak ve özgürlüğünün savunulması için açılan bir mücadele olarak görüldü.1776’da Amerikalıların yayınladığı “Bağımsızlık Bildirisi” ve 1783’de bağımsızlıklarına kavuşmaları Fransa ‘da sempatiyle karşılandı.Amerikan Bağımsızlık Savaşına katılan Fransızlar bildirgede öngörülen düşünceleri dönüşte ülkelerine getirdiler. Bu düşünceler ise mevcut mutlakiyetçi yapı ile çatışmada önemli bir etken oldu.[7]
İhtilalin Başlaması ve Gelişmeleri
İhtilalin nedenleri 18.yüzyıl boyunca hazırlanmış olsa da görünürdeki neden olarak ülkenin mali iflasa sürüklenmesi olayı başlatan sebep olarak görülebilir. Mevcut duruma çözüm bulmak amacıyla Etats Generaux’nun toplanması ile süreç başlamıştır.
a. Etats Generaux’un Toplanması
Etats Generaux, soylular, papazlar ve halk temsilcilerinden oluşan ve hükümet tarafından belirlenen zamanlarda toplanan bir meclisti.1614 yılından beri toplanmamıştı. Kral çaresizliğinin de bir sonucu olarak mali bunalıma çözüm için Etats Generaux’yu toplantıya çağırdı.
Mecliste üç sınıf temsil edilmekteydi.Bunlar Papazlar, Soylular ve Burjuvalardı. Her sınıfın bir oy hakkı vardı.Çıkarları yakın olan Papazlar ve Soylular daima çoğunluğu sağlardı.
Bu meclis 5 Mayıs 1789 da Versailles Sarayında 300 Papaz, 300 Soylu ve 600 Halk temsilcisiyle toplandı. Kral beklenen reformlardan söz etmedi ayrıca oy verme ile ilgili de sorun çıktı. Halk temsilcileri kişisel oy sistemini savunurken Papazlar ve Soylular eski sistemi savundu. Böylece sınıflar arasında güç ve üstünlük mücadelesi başladı. Bu sorun çözülemeyince Üçüncü sınıfın temsilcileri kendilerinden oluşan meclisi “Ulusal Meclis” ilan ettiler.Halk adına egemenlik hakkını ele alarak, meclisin rızası olmadan, halktan vergi alınmayacağını bildirdiler.Kral, bu meclisi engellemek için toplantı salonunu kapattırdı. Ulusal Meclis üyeleri ise bir anayasa yapıncaya kadar dağılmamaya and içtiler.Bu anayasa çalışması monarşi yönetimini değiştirmeye yönelik bir hareketti ve Krala karşı gelmek demekti.İşte bununla ihtilal başlamış oluyordu. Ulusal Meclis bir anayasa hazırlamaya başladı ve 9 Temmuz 1789 ‘da kendisini Kurucu Meclis olarak ilan etti.
b.Kurucu Meclis Dönemi
Gelişmelerden korkan ayrıcalıklılar meclisi dağıtmak istediler.Kralın yanında yer aldılar. Bu sırada Paris halkı heyecan içerisindeydi. Meclisin dağıtılacağı söylentileri üzerine halk mutlakiyetin sembolü haline gelmiş olan Bastille Hapishanesi’ni yaktı.Paris Belediyesi’ni ele geçirdi, Ulusal ordu kuruldu. Bu gelişmeler Fransa’nın diğer bölgelerine de yayıldı.Kralın gücü azaldı.
Kurucu Meclis bazı temel karalar aldı. Buna göre; Fransa’da derebeylik sistemi kaldırılacak, papazlar ve soylular aldıkları vergilerden vazgeçecekler, herkesten eşit vergi alınacak, memuriyetler ve rütbeler eşit açık bulunacaktı.
“İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” ilan edildi.Hazırlanan anayasa yürürlüğe girdi.
Fransa’da meşruti monarşi dönemi başladı , meclis kendini feshederek, yeni seçimlere gitti.
c.Yasama Meclisi Dönemi
İki dereceli seçimle seçilmiş 745 üyeden oluşan meclis toplandı. Bu dönemde, içte ayaklanmalar ve parti çekişmeleri, dışta ise komşu devletlerle savaşlar gerçekleşti.Kral ve Kraliçe hapsedildi. Bu ortam içinde Yasama Meclisi yerini Konvansiyon Meclisi’ne bıraktı.
d.Konvansiyon Meclis Dönemi
750 üyeden oluşan meclis 21 Eylül 1792’de Krallığı kaldırarak ,Cumhuriyeti ilan etti.Kral ve Kraliçe vatana ihanetten idam edildi. Kralın İdamından sonra Fransa’da iç ayaklanmalar başladı. Diğer taraftan komşu devletlerle savaşlar devam etti. Yeni anayasa hazırlandı.Bu mecliste dağıldı.
e.Direktuvar Dönemi:
Yeni Anayasa yürütmeyi beş üyeden oluşan ve Meclis tarafından seçilen ,Direktuvar denilen kurula verilmesini öngörmüştü. Yasama ise Meclis’e verilmişti. Bu Meclis, biri “Beşyüzler Meclisi”, diğeri “ İhtiyarlar Meclisi” olarak ikiye ayrılmıştı.
Yeni rejimden krallık taraftarları da , Cumhuriyetçiler de memnun olmadı ve halkı isyana teşvik ettiler.Ayaklanmalar Napolyon Bonapart tarafından bastırıldı. Ve Napolyon şöhret kazandı.
Bu dönemde Avusturya ve Mısır’a sefer düzenlendi. Fransa, sınırları dışında yayılma dönemine girdi. Ancak yönetim iç politikada başarılı olamadı. Seferlerde başarılı da olunamayınca hükümet güçsüzleşti. Ve yönetimine son verildi.
f.Konsüllük Dönemi
Napolyon Bonapart üç Konsül’den oluşan geçici bir hükümet kurdu.Dört yıl süreyle kendisi Birinci Konsül olarak yönetime geldi. Yeni anayasa yaptırdı.Önce kendini hayat boyu konsül seçtirdi , sonra da İmparator oldu. Böylece Fransa’da on beş yıl sürecek olan Napolyon dönemi başladı.[8]
İhtilal sonrası Ortaya Çıkan Koalisyon Savaşları
Fransa yaklaşık yirmi beş yıl sürecek olan savaşları “krallık baskısı altında inleyen ulusları kurtarmak” için başlattı. Savaştan etkilenen Avrupa ülkeleri ise “ Fransa’da mutlak krallığı yeniden kurmak” amacıyla hareket etti. Avrupa’nın çok büyük bir bölümüne hakim olacak Napolyon gerçekleşen yedi koalisyon savaşından sonra ihtilalin başlangıcındaki sınırlarına çekildi.Bu savaşlar Avrupa güçler dengesini değiştirmiş ve devletler arası ilişkilerde yeni gelişmelere neden olmuştur. [9]
İhtilalin Sonuçları
Mali, ekonomik nedenlerle başlayan ihtilal, eşitlik ve özgürlük sorununa dönüşerek gelişmiştir.İhtilalin getirdiği ulusçuluk, ulusal egemenlik, demokrasi, laiklik, adalet gibi düşünce akımları ihtilal orduları tarafından Avrupa ‘ya yayıldı.Napolyon Koalisyon savaşları ile güçler dengesi bozdu, Fransa’nın çıkarlarına göre yeni bir Avrupa haritası çizildi.Ancak bu durum Avrupa’ yı savaş alanı haline getirdi. İhtilalin açmış olduğu bunalım Avrupa toplumlarını siyasi, sosyal ve ekonomik yönden etkiledi ve değiştirdi.
İhtilal ulusların hakları, ulusların kendi geleceklerine kendilerinin egemen olması ,ulusları eşitliği, doğal sınırlar gibi yeni prensipler de getirdi.
Fransız İhtilali ve Osmanlı İmparatorluğu
İhtilal başladığında Osmanlı devleti bu durumu Fransa’nın iç sorunu olarak değerlendirdi. Çünkü kendisi bir İslam devletiydi, Avrupa’daki gibi eşitsizliğe dayanan siyasi ve sosyal yapıya sahip değildi.Aynı zamanda Fransa ile ortak sınırı da yoktu. Avrupa elçiliklerinin olmayışı ndan dolayı gelişmelere de uzak kalmıştı. Bu nedenle Osmanlı Devleti 1792 yılına kadar gelişmelere ilgisiz davrandı. Koalisyon savaşları sırasında tarafsız kaldı. Bir yandan da Fransa’nın yeni rejimini tanıma taleplerine de hemen yanaşmadı.
İhtilal taraftarları Osmanlı ülkesine serbestçe dolaşabiliyordu. Osmanlı topraklarında ihtilalcilere de kralcılara da aynı mesafede duruluyordu.
Napolyon’un Mısır’a sefer hazırlığı öğrenilince Osmanlı Devleti , Avrupa devletleri ne doğru kaymaya başladı.Osmanlı beklemediği bu saldırı karşısında Napolyon ordusunu bozguna uğrattı.
Osmanlı İmparatorluğu, Fransız İhtilalinin getirdiği ulusçuluk düşüncesinden etkilenen devletlerin başında geliyordu.19.yüzyıl Osmanlı için “Yıkılma Devri” olmuştur. Nasyonalizm akımının etkisi ile kendi sınırları içindeki yabancı milletler birer birer bağımsızlıklarını kazanarak imparatorluktan kopmuşlardı. Mesela Yunanistan 1829’da, Sırbistan, Romanya ve Karadağ 1878’de bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Bunlar İmparatorluğun Müslüman olmayan azınlıklarıdır. Yabancı milletlerin , imparatorluğun Avrupa topraklarında yaşaması ve Avrupa devletlerinin müdahalesinin varlığı kopuş sürecini hızlandırmıştır.Bu akımın etkisi sadece gayri Müslimler üzerinde değil ,Araplar üzerinde de etki yapmıştır. Arap halklar arasında da bağımsızlık hareketleri başlamıştır.[10]
Bu olumsuz etkilerin dışında Osmanlı Devleti, İhtilal’in eşitlik , özgürlük, demokrasi, anayasa gibi düşüncelerinden de etkilenmiştir. Osmanlı aydınları arasında Meşruti yönetimi isteyenlerin sayısı günden güne artmış ve Osmanlı Devleti 1876’da Meşrutiyeti ilan etmiştir.
[1] Kemal Beydilli, “Avrupa” ,Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.4, s.135-139
[2] Azmi Özcan, “Fransa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.13,s.178-179
[3]Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul 1995,s.8-9
[4] Uçarol, a.g.e.,s.10
[5] Ernast Von Aster,Fransız İhtilali’nin Siyasi ve İçtimai Fikirleri, Ankara 2003, s.28-29
[6] Uçarol, a.g.e., s.11
[7] Uçarol, a.g.e. ,s. 13
[8] Uçarol, a.g.e., s.14-19
[9] Uçarol,a.g.e.s.20
[10] Fahir Armaoğlu,20.yy. Siyasi Tarihi (cilt 1-2 1914-1995) ,Alkım Yayınevi, s. 41
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder